Son Zor 3 Gün

Son 3 gündür yaşadığım depreşyon ve  bunalımı anlatamam sayın seyirciler... Malesef ki büyün hayallerim çöktü, bitti, mahvoldu. Bay Boğa eski sevgilisine döndü ve ben öylece kalakaldım. En kötü yanı ise bunu part part öğrenmiş olmam. Mesela ilk onları beraber yürürken görmem, 1 gün sonra ise işin asıl boyutunu daha yakından görmem. Şimdi part part olaya başlıyorum. Her öğrendiğim şey sonunda yaşadığım şokları elimdeki küçük defterden ve siyah stabilomdan çıkartmanın sonucu budur.

29 Kasım 2011   13:21 sularında

(Onu ve kızı yürürken gördüğümde.)

"Baylar bayanlar ne yazacağımı bilemiyorum. İçimde ağlama dalgaları var, kıyıya vurup duruyor ama bir yandan da dalgaların büyümesini engelleyici bir şeyler var içimde. Acaba bu engeller ne? Kendi kendimi çözdüğüm zaman kendime çikolata alacağım.

Bu duygusal çöküntümün sebebi Bay Boğa'yı eski sevgilisiyle görmem. Onu kendi okuluna kadar bırakıp geri dönmesi.Herşeyi geçtim onu okuluna kadar bıraktı ya.

Şimdi ben napayım? Kazonova Kova beni aldattı. Zaten o sıralar aklımda Bay Boğa var diye rahattım ama şimdi. Şimdi yedeksiz ortada kalakaldım. (Yanlış anlamayın yedekler benim üzülmemi azaltan hava yastıklarım, can kurtaran iplerim gibi). Ve az sonra inklaptan konu anlatmak zorunda kalabilirim.

Yüzüm yanıyor. Ve niye bilmiyorum. Bir garip vücutçuğum artık dayanamıyor bu kalp kırıklıklarına, abuk sabuk tepkiler veriyor. Arkadaşım adrenalin diyor. Belkide ağlamamı engelleyen de adrenalindir.

Of çok kırılgan, çok salak duruyorum şuan. Ben böyle bir insan değilim. Ne zaman oldum bilmiyorum.

Oooof. Değer veririz, veririz, veririz ama alamayız ya en çok o üzüyor arkadaş. İşte tam bu noktada her akşam vodka, rakı ve şarap gelsin. Ah, ah.

Bok gibi yazı yazmaya başladım.Bu iş bana çok koydu. Yani açık açık söylüyorum acıttı. Öyle böyle değil. Ama komik duruyorum. Platonik bir aşkım daha son buldu. "Neyine üzülüyorsun, insanlar neler yaşıyorlar sen sadece bunu yaşamışsın ve kafamızı beceriyorsun!" diye söylenebilirsiniz. Ama en çok koyan şey de "BİTTİ." demek. Bitti. Herşey. Artık hayal kurmamalıyım, kuramam. Kendimide küçük düşürdüm. OOOOf."


İşte bu olayların daha ilk partı. O akşam evde fazla soluktum, fazlaca kendimde değildim. Dil anlatım sınavı için kitabıma dönüpte bakmadım bile. Ve o akşam harikanında ötesinde bir rüya gördüm. Onuda sabah 6da uyanır uyanmaz defterime yazdım.

30 Kasım 2011    06.02 sularında



" O kadar harika bir rüyaydı ki anlatamam size. Geçen sene Hush Hush ile bu kadar güzel rüya gördüğümde büyüsünü bozmamak için vede rüyam  gerçekleşsin diye kimseye anlatmamıştım. O gerçekleşir umutlarım o kadar büyüktü ki sadece günlüğüme yazabilmiştim unutmamak adına . Ama bu geceki rüyamı anlatmak istiyorum. Rüyaların tersi olur deyimi yanlışmış aslında. Rüyaları nasıl orumlarsanız öyle olurmuş aslında. Bu rüyanın o kadar güzel yorumlanmasını istiyorum ki size anlatamam.

İlk başta okulda değildim ama hop demeden okula geliverdim. Dışarıda okul bahçesinde sıra olmuş bir haldeydim. Yanımda da D ve Ö vardı. Sonra biz konuşurken hop diye Bay Boğa ve eskisi geldi. Bunlarda kendi aralarında konuşuyorlardı. Sonra üşüyüpte üstüme ceket giymeye çalışırken elim Bay Boğaya takıldı. O bana döndü falan ama hala elimi kurtaramayıp hala da ceket giymeye çalışıyordum.Sonra ona "Çok pardon, şimdi bitecek sanrsam." diyerekten konuşmaya başladık. Bu olayın heyecanından dolayı Ö ve D bana yardımcı olmak için bin bir türlü gayret etmeye çalışırken Bay Boğa bunu fark edip rahatsız olmaya bşlamıştı. Sonra eskisi bu duruma ayak uyduramayınca sıkıldığını fark ettirmeye çalıştı ve fark ettirdi de. Bay Boğa ile konuşmamızdan sıkılan eskisine olan nefretlerinden D ve Ö kahkahalarını bastıramayınca Bay Boğa iyice rahatsız oldu ve "Burada rahat konuşamadık" diyip (bana dedi aslında) eskisini alıp gitti. Sonra ben orada üzgün kaldım ve okulda tek başıma dolanmaya başladım. Arkadaşım D ile pencereden bakarken içerde Bay Boğayı gördüm ve yanında eskisi yokt arkadaşları vardı. O da beni gördüğünde pencereye geldi ve bana ikimizin yanlız kalabileceği boş sınıfları sordu falan felan. Sonra saatlerimizi ayarlayıp bbuluşucağımız yeri de belirledik ve ayrıldık. Sonra bir ara bişeyler oldu ve ben farkettim ki o gün yılbaşıymış. Ben daha bir hevesle onun yanına gitmeye çalışırken bir şeyler sürekli beni engelleyip durdu. Ve sonra şu meşhur geri sayım olmaya başladı ama o sırada ben Elvandan da hızlı koşuyordum. Ama ne olduğunu anlayamadan ben ona ulaşamaz bir şekilde kalakaldım. Benim yüzünden yeni yılı yanlız ve karanlık bir odada girmek zorunda kaldı. Ben orada bir üzüldm bir üzüldüm hiç sormayın. .Sonra da uyandım işte.

Bu rüyadan sonra rüyanın gerçekleşmesi için o kadar çok dua ettim ki size anlatamam.

Sonra okul vakti geldi. Size itiraf edeceğim öğlene kadar umutlarım hala vardı. Ama öğrendiğim son şeyler gelmiş geçmiş tüm umutlarımı ve gelecekteki tüm hayallerimi bir kalemde çiziverdi, kırdı, parçaladı, mahvetti, yaktı, yıktı.... Anlayın durumumu.

Öğrendiğim şey Bay Boğa ile eskisinin o gün sadece Bay Boğanın onu okuluna kadar bırakması değildi. Zaten öncesinin olduğunu tahmin etmiştim ama yan yana oturup el ele tutuştuklarını (bu kısımdan tam emin değiliz) hiç düşünmemiştim. Ben sadece soğuk bir konuşma beklemiştim. Ama işte durum bundan daha da kötüydü.

Şimdi ben ölmeyeyim de kimler ölsün? Yani nasıl bir kader nasıl bir dünya.

Neyse bugüne gelirsek durumlar tam da arkadaşımın bulduğu kelime gibiydi. Çok Sikimsonikti. Berbattı.

1 Aralık 2011

Bugün saçma sapan çok karşılaştım ki hepsi de birbirinden umut verdrtici olup elimden geldiğince bunu yapmadım. Her türlü kendimi engelledim. Ama yaNi yaptıklarıda az değil arkadaş. Bakınız mesela bir taanesi şu:



Şimdi siz bu yaptığım sanatsal çalışmayı beğenmeyeceksiniz ama ben bunun için 5 dk uğraştım haberiniz var mı? Yani hayat zor işte. Ve daha da kötü olması bundan sonra ne yapacağımı bilememiş olmam.

Şimdi ben ne yapayım? Her gece yoluna mı bakayım? Diyebilirim. Bu duruma çok uygun olur.

Ooooooof ooooooof deyip burada bu uzun bunalım dolu 3 günümü bitirmek istiyorum.

Kendisi kaybeder canım. Benim gibi uzun boylu uzun ince ve şekilli bacaklı, sevimli, tatlı, komik kızı o kaybeder. Değil mi değil mi?

İlk 2 gün cidden zordu ama bugün daha az ağlayarak geçirdim daha rahattı açıkçası. Şimdi size depresyon şarkılarımı paylaşacağım ve bu postu noktalayacağım.

Şifremi de belki değiştiririm. Onun doğum günü tarihi idi ama hala değiştirmeye hazır değilim. Ben anılarına fazla bağımlı biri olaraktan bazı şeyleri artık herşey içimde bitse bile (ki onunla daha hiç bişisi bitmedi) yapmıyorum.

Her akşam votka rakı ve şarap..... bu şarkı gerçekten çok hoş ve içindeki çarpıcı sözler durumuma çok uygun.
I don't care - Apocalyptica  i don't care demek isterdim diyebilmek için dinlediğimi itiraf ediyorum.
Losing My Religion - R.E.M. zaten bu şarkıya tapıyorum iyi geliyor bana.
Jar of Hearth - Christiana Perry  tendirtiyod (böyle mi yazılıyordu?)  gibi.
Fairytale Gone Bad - Sunrise Aveneu bu şarkı bana gerçekleri gösteriyor. This is the end diye başlaması yüzünden olma ihtimali yüksek.
Warwick Aveneu - Duffy  bilmem niye dinliyorum?
She's so gone - Naomi Scott  bu benim genel şarkım. Ne zaman kalbim kırılsa bunu hep dinlerim.
Alanis Morissette - Utopia  bu şarkıda da iyileştirici bişeyler var. Yada herşeyi beter edici.
God Help The Girl sırf bunalımda değil hani.
New York - Paloma Faith  bunun müziği canlanmaya yeter.
Just A Flirt - Miss Montreal  öf be bunu ne diye dinliyorum bilmiyorum ama güzel.

İsyana geldim ha. Dayanamadım. Neyse daha uzun aslında listem ama kısa kesiyorum. Herkesten depresyonuma şahit olduğu için çoook çooook özür diliyorum.

İyi Geceler, Jr Leydi.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Velhasıl ziyan olduk ziyadesiyle

Benim Bura Afet Yeri*

Veronika Ölmek İstiyor - Paulo Coelho