Read, Copy. Paste.

" bir keresinde bir şeyler olmuştu. ortalık karışmıştı. sesler yükselmişti. sonra bana "NE İSTİYORSUN SÖYLE ÖYLE YAPALIM." diye bağrılmıştı. ben de "BENİ SEV İSTİYORUM. SADECE BENİ." diye bağırmıştım. sessizlik olmuştu. harfler küçülmüştü. "seni seviyorum ama ..." denmişti. ama'dan sonrasını dinlememiştim çünkü ama önündeki her şeyi silerdi. zaten lakin'i kullanan bir ben, bir de tanpınar kalmıştık. o arada aklıma "insanı arıyordun canım kardeşim. bunda utanacak ne vardı?" gelmişti. içimden gülmüştüm. sokağın ortasında beni sev diye bağırmam o kadar kötü görünmemişti. "

"aşırı ilgi duymadığımız kişileri baştan çıkarırken daha çok özgüven duymamız ve daha kolay başarmamız aşkın ironilerinden biridir; arzu yoğunlaştıkça kayıtsız görünmek gibi oyunları oynayamaz oluruz, ne kadar çok ilgi duyuyorsak, karşımızdaki kişide bulduğumuz mükemmeliyet o denli bir aşağılık duygusuna neden olur."

"katıksız sevgiyle birine bakıp onunla cennette birlikte olmanın verebileceği zevki düşlerken, önemli bir tehlikeyi gözden kaçırmamız olası: sevgimize karşılık verdiğinde, ona duyduğumuz ilginin ne kadar çabuk söneceği. ne kadar çirkin, aptal ve sıkıcıysak, en az o kadar güzel, zeki ve esprili birine kendimizden kaçmak için aşık oluruz."


"tıp tarihinde kendini sahanda yumurta sanan bir adamın öyküsü vardır. bu düşüncenin ne zaman belirdiğini kimse tam olarak bilmiyordu ama adam "kendini döker" ve "sarısını ortalığa bırakır" korkusuyla herhangi bir yere oturmayı reddediyordu. doktorlar adamın korkularını azaltmak için sakinleştiriciler ve çeşitli ilaçlar denemişlerdi ama hiçbiri işe yaramıyordu. sonunda biri delirmiş hastanın düşünce tarzını kavramaya çalışıp, bundan sonra yanında hep bir dilim kızarmış ekmek taşıması gerektiğini, bu kızarmış ekmeği istediği koltuğun üzerine koyabileceğini ve böylece dökülmekten kurtulabileceğini söylemişti. o günden sonra adam kızarmış ekmeği yanından hiç eksik etmemiş ve öyle ya da böyle daha normal bir varoluş sürdürmeyi başarmıştı."

"yaşamım boyunca taşıdığım bir ismim var - altı yaşındayken bir fotoğrafta gördüğüm "ben" ile belki altmış yaşımdayken bir fotoğrafta göreceğim "ben" aynı harflerle yazılıyor oysa zaman beni bu arada tanınmaz hale getiriyor. ağaca ağaç diyorum ama o ağaç yıl içinde çeşitli değişimlere uğruyor. o ağacı her mevsim yeniden adlandırmanın yaratacağı karmaşayı engellemek için süreğen olanın üzerine temelleniyor dil ve ağacın bi mevsim yapraklı, bir mevsim çıplak oluşunu göz ardı ediyor."


"duygusal insanların yaşamı zamanın başdöndürücü devrimleri etrafında geliştiği için farkılıdır, ne istedikleri o kadar çabuk değişir ki kim oldukları da sürekli bir soru işaretidir."


"aşkın en büyük sakıncalarından biri, kısa bir süre için de olsa, bizi mutlu etme tehlikesi taşımasıdır."

"ne olduğu değil, ne olacaksa hemen olması önemliydi, böylece geriye dönüp yaralarımı sarabiliyor ya da neşeli bir anı zihnimde yeniden canlandırabiliyordum."

"ama yine bir şey bozuyordu o anı, gecenin tarihe dönüşmesini bekleyemeyecek kadar sabırsız oluşum..."

"bana yüzüm yerine beynimle ilgili iltifatta bulunmanı yeğlerim, ama ille de yüzümle ilgili bir iltifatta bulunacaksan o zaman (motor ve kas güdümlü) gülüşümle ilgili bir yorum yap, (statik ve dokusal temelli) burnumla değil."


" "insan düşünerek sorunları yoktan var edebilir," demişti chloe bana. keşfedeceklerimin korkusuyla düşünmeye bile cesaret edemiyordum. düşünme özgürlüğü, yolumuza çıkacak şeytanlarla karşılaşmaya cesaret edebilmektir."


"oysa kıskandırmak önemli bir faktöre bağlıdır; hedef kitlenin umurunda olup olmaması."


"... çareyi bardan bir içki almaya yönelmekte bulan izleyiciler gibi olacaktık, hissedecektik ama dokunamayacaktık."


"... yine arzularımla bir başıma kalmıştım işte, korunaksız, haksız, yasaları da aşan isteklerimde son derece de açık: sev beni! ve neden? neden olacak, o her zamanki önemsiz nedenden: çünkü ben seni seviyorum."


"... sonunda buna psikanalizde tekerrür takıntısı dendiğini öğrendim:
... bilinçaltından kaynaklanan, engel olunamaz bir süreç. davranışlarının sonucu olarak özne kendisini bile bile belli üzücü durumlara düşürür ve böyle eski bir deneyimi tekrarlar, ama kendisi bu prototipin farkında değildir; aksine, durumun bütünüyle o anın koşulları nedeniyle oluştuğuna vargücüyle inanır."


"... farkı oyuncular vardı ama aynı öyküydü sonuçta, chloe, bir zamanlar bir başkasının oynadığı role bürünmüştü. neden onu seçmiştim ki zaten? gülüşü ya da zekasının parıltılarından olmasa gerek. bilinçaltım, yani bu içsel dramın oyuncularını belirleyen yönetmen, onun bu anne/çocuk senaryosundaki rolü doldurabilecek uygun karakter olduğunda karar kılmıştı, sahneyi can alıcı bir anda gerekeli tahribatla terk ederek oyun yazarını zor durumda bırakmayacak bir oyuncu aranıyordu çünkü."


"intiharın zevki organizmayı öldürmek gibi korkunç işte değildi ki, başkalarının o ölüme gösterecekleri tepkiyi izleyebilmekti. kendimi öldürmek, küçük bir ayrıntıyı gözden kaçırmak anlamına gelecekti: yok oluşumun melodramını izleyemeyecek kadar ölü olacaktım."

P.S. Bakın gece gece çok sevdiğim blogtaki yazıları tekrar okuyup kendimden geçtim. Aslında onun bu postu çok çok daha uzundu ama emeğe aşırı saygısızlık olur diye en çok sevdiğim kısımlarını buraya taşıdım. Evet vicdan azabım var ama sizinde bu güzelliklerden faydalanmanız gerekiyor. En kısa sürede ( büyük ihtimal yarın. ) bu kitabı alıcağım. Amin.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Velhasıl ziyan olduk ziyadesiyle

Benim Bura Afet Yeri*

Veronika Ölmek İstiyor - Paulo Coelho